ERGUVAN AĞACI VE AMA KÜÇÜK KIZ
Uzun yıllar öncesi; memleketime giderken yolda bir kasabaya uğradım. Çok acıkmıştım. Kasabada gezerken, yolda gördüğüm bir yabancıya, fırını sordum. O’da bana tarif etmeye başladı:
- Kasabaya girdiğinizde, parkın sağ tarafında kalıyor, görürsünüz dedi.
Kasabada biraz gezindikten sonra yolun kenarında bir kız çocuğu tek başına oturuyordu.
Küçük kıza sordum:
- Ben,buraların yabancısıyım küçük;parkın hemen ilerisinde bir fırın varmış.o fırını arıyorum. Kasabanın meydanına çok yakın olduğunu söylediler. Sen nerde olduğunu biliyor musun?
Küçük kız kafasını kaldırıp;
- Bende buraya ilk defa geliyorum ablacım. Buraların yabancısıyım, pek bilmiyorum. Ama yukarı doğru gitmeniz gerekiyor herhalde. Dedi.
Çocuğun yabancı olmasına rağmen, bunu nasıl tahmin ettiğini merak ederek sordum:
Küçük kız gülümseyerek;
- Erguvan çiçeklerinin kokusunu almıyor musun? dedi. Ben:
- Çocuk sesleri ve kuş cıvıltıları yukardan geliyor zaten. İyi ama bu erguvanların kokusu parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm. dedim.
Küçük kız
- Abla; tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez ve bu kadar çocuk bir arada böyle bağıramaz. Üstelik, gül kokularıda karışıyor, erguvan kokularına.. Biraz derin nefes alırsanız, fırından çıkmış ekmek kokularını da alırsınız.
Başımı hafif sallayarak, küçük kız çocuğuna teşekkür ettim ve cebimden çıkardığım parayı ona doğru uzattım. O an ondan herhangi bir tepki alamadım. Ve ellerimi gözlerinin önüne getirerek görüp görmediğini yokladım. Çünkü bir noktaya bakılı kalmış gözlerinden, hiç bir cevap alamamak beni şaşırtmıştı. O anda kör olduğunu hissetim.
Çocuk ise, ben konuşurken bir anda sözlerinin yarıda kesilmesinden anlamıştı, onun durumunu farkettiğimi.
Işığa ve gülümsemeye hasret gözlerini benden saklamaya çalışırken:
- Ben doğuştan amayım ama sizden daha iyi görür ve hissederim. Görmeyi o kadar çok istiyorum ki; ağaçları kuşları, çiçekleri, annemi, babamı ve elleri minicik olan kardeşimi. Sizin gözleriniz sağlammı diye sordu. Bende:
- Evet dedim
Ve oradan fırına doğru yürümeye başladım. Hem yürüyor, hem de kendi kendime soruyordum. Küçük kızmı daha iyi görüyordu, yoksa ben mi?
Ben iki gözle görmem gerekenleri hala göremiyorken, O nasıl olurda bu kadar net anlatır herşeyi, görmeden. O an, çok iyi anlayıpta emin olduğum tek şey vardı.
Oda küçük kızın görme özürü olmasına rağmen, benden daha iyi hissediyor ve herşeyi daha iyi görebiliyor olmasıydı ...
Franklin FİELD